|
Makedonya"da Balkanlar yeniden şekilleniyor

Makedonya''da devam etmekte olan çatışmaların seyri hayli ilginç bir grafik çiziyor. Hem Makedon hükümetinin tavrı hem de Arnavut gerillaların gerginliğin başladığı andan itibaren izlediği taktik ne tipik bir gerilla savaşının özelliklerini taşıyor ne de topyekun savaş. Tırmanan gerginliğin, zaman zaman şiddeti artan çatışmaların ve arada yoğun diplomatik görüşmelerin ne anlama geldiği iyi okunabildiği takdirde Türkiye''nin Balkanlarda özelde de Makedonya''ya yönelik nasıl bir politika izlemesi gerektiği daha iyi ortaya çıkıyor.

Kontrollü gerginlik

Bundan hareketle söylediklerimizi biraz daha açmaya çalışalım. Arnavut gerillalar çok zayıf görünüm veren Makedon güçleri karşısında istedikleri an istedikleri bölgede boy gösterebileceklerini ispatlamış bulunuyor. Karşılarında Kosova''da olduğu gibi Milosoviç''in savaş deneyimli Avrupa''nın üçüncü büyük ordusu yok. Fakat Makedon güçleri de var olan askeri gücünü de kullanmakta tereddüt eder bir tavır sergilediği de açık.

Arnavut gerillaların gerek lojistik destek, gerekse insan kaynakları bakımından doğrudan NATO denetimindeki Kosova''dan besleniyor olması önemli bir nokta. NATO istediği an gerillaların Makedonya''ya giriş yollarını da lojistik hatlarını da kesebilir.

Buna karşılık Arnavutlar da çatışmalar ne kadar tırmanırsa tırmansın gerilimi belli bir noktada tutup geri çekiliyor. İstedikleri an başkent Üsküp''e kadar yaklaşabiliyorlar. Bunun karşısında Makedon güçlerinin sınırlı operasyonu ve askeri gücü gerillara karşı ancak noktasal vuruş yapmaktan ileri gidemiyor. Hem gerillalar hem de Makedon güçleri belli bir sınırı aşmamaya özellikle gayret gösterdikleri izlenimi veriyorlar.

Gerilimin en üst düzeye tırmandığı noktada diplomasi devreye giriyor. Zaten hükümetin ortağı olan Arnavut partilerinin temsilcileri adeta gerillalar adına hükümetle pazarlık yapıyorlar. Amerika ve Avrupa Birliği''nin iki taraf üzerinde baskı uyguladığı açıkca görülüyor.

Arnavut tarafı gerillaların diplomatik dengeyi kendi lehlerine çeviren askeri gücün avantajını kullanarak pazarlık masasına otururken; Makedon tarafı içinde bulundukları kıskaçtan en az zararla çıkmanın hesabını yapıyor. Ancak açıkca görünen şu ki, Batılı güçlerin desteği olmadan Arnavut gerillaların bu kadar rahat hareket etmeleri mümkün değil.

Diplomatik alanda açıkca Arnavutlarla anlaşmaları yönünde hükümete baskı yapan Batının Makedonya''nın siyasi yapısı yeniden şekillendirmek istediği söylenebilir. Bu yeniden yapılanma harita değişikliğine kadar gidecek, Balkan dengelerinin yeniden kurulmasıyla sonuçlanacak bir yapısal değişimi hedefleyip hedeflemediğini şimdiden söylemek çok zor. Ancak Arnavut gerillaların her geçen gün siyasi ve askeri açıdan pozisyonlarını daha da güçlendirdikleri çok açık şekilde görülüyor.

Balkan politikası gözden geçirilmeli

Türkiye''nin bu gelişmeleri ne kadar takip edip etmediği, geleneksel Balkan ve özelde de Makedonya politikasını bu duruma göre yeniden gözden geçirip geçirmediği belli değil. Ancak gerek medyada gerekse resmi söyleme hakim olan Makedonya''nın bütünlüğü ve Türk azınlığın hakları gibi klasik tavrın gelişmeler karşısında geçerliliği daha da tartışmalı hale gelmektedir. Türk diplomasisi Makedonya''daki gelişmeleri iyi değerlendiremediği takdirde oluşmakta olan yeni Balkan dengesi içinde bir çevre ülkesi konumuna itilebilir. Yeniden yapılanmanın harita değişikliğini bile gündeme getirebileceğin göz önüne alarak yeni politika oluşturmak zorundadır.

Bu yeni politika oluşturulurken dikkat edilmesi gereken husus, aslında daha önceden de gözden kaçırmaması gereken, Türk ve Arnavut unsurlarla Türkiye''nin ilişkisinin hangi düzeyde olması gerektiğidir.

Türkiye, Balkanlarda kaderini büyük ölçüde kendisine bağlı gören müslüman unsurları gözeten bir politikayı kesinlikle ihmal etmemelidir. Bu unsurların Türkiye''ye olan ihtiyacı kadar Türkiye''nin Balkanlarda, geleceğin Avrupa Birliği üyesi ülkelerde, yaşayan müslüman unsurları esas alan bir politika izleyerek pozisyonunu güçlendirenmesi gerekmektedir. Bu hem tarihi miras açısından hem stratejik imkanlar açısından kaçınılması ve kaçırılması mümkün olmayan temel faktördür.

Bu bağlamda Türkiye''nin sadece Türk azınlığa vurgu yapan söylem yerine tarihi ve kültürel mirası esas alan doğal etki alanını öne çıkarmalıdır.

Makedonya''da şu anda da, dengeler değiştiği zaman da stratejik tercihini resmi rakamlara göre 80 bin kadar Türk üzerinden yürütmeye çalışması kendi eliyle pozisyonunu zaafa uğratmak anlamına gelmektedir.

Türkiye''nin Makedonya''da yaşayan sadece Türk azınlık üzerinde değil Arnavut, Boşnak, Çingene ve diğer müslüman unsurlar üzerinde sorumlulukları vardır ve bunlarla ilgilenmesi uluslararası hukuk açısından da doğal hakkıdır. Makedon devleti ile diplomatik ilişkileri geliştirirken bu unsurları arkasına alarak ve bu unsurların doğal ve tarihi temsilcisi olmanın avantajını diplomatik alana taşımalıdır. Böylece hem Batının açıkca desteklediği görülen Arnavutlarla birlikte Türklerin de hakları gündeme getirilmiş olur; bu unsurların durumu güçlü hale gelir. Aksi takdirde Türklerin küçük bir azınlık olarak seslerini duyurmaları mümkün değildir.

Arnavutlara verilecek stratejik destek Arnavut milliyetcilerinin Türk karşıtı argümanlarını da ellerinden alacaktır. Bunu gerçekleştirdiği an Türkiye''nin bir NATO üyesi bölge ülkesi olarak Balkanlarda etkinliği daha da artacaktır.

Sonuç olarak, Türkiye Balkan stratejisini sadece Türk azınlık üzerine inşa edemez, kendi hareket alanını kısıtlayamaz ve ayrıca bu sorumluluktan da kaçamaz.

23 yıl önce
Makedonya"da Balkanlar yeniden şekilleniyor
Gazze ihalesinden en büyük payı İsveç alacak
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…