|
Şiddetperestlik yayılıyor mu?
Yaklaşık dört sene önce (10 Haziran 2011) aşağıdaki satırları kaleme almıştım (“Türkiye solunun şiddetle imtihanı”, Zaman):

“(A)ncak, dar 'öğrenci grupları'nın devamlı içinde olduğu ve çoğu zaman şiddete bulanan olayların tek boyutu polisin tavrı değil. Mutlaka dikkate alınması ve irdelenmesi gereken bir başka boyut daha var: Radikal soldaki şiddet aşkı. Türkiye solu sağı yargılamada ve mahkûm etmede çok mahir, projektörleri kendisine çevirmede ise aynı derecede isteksiz. Solun şiddet aşkı vahim bir problem; darbecilik (militarist siyasî şiddet) nasıl ki TSK'nın en azından belli kesimlerinin genlerine sinmişse, şiddet severlik ve şiddet kullanma eğilimi de solun belli çevrelerinin kültürel genlerine işlemiş.

Bunun teşhis ve teşhir edilememesinin önemli bir sebebi solun terminolojisi. Bir diğeri, her seferinde sol grupların kendi şiddetlerini öyle olmasa bile karşı şiddet, cevabî şiddet olarak sunmayı başarması. Şiddeti benimseyen sağ kesimlerin kaba vulgarizmine ve doğrudanlığına karşılık, sol, şiddet tapıcılığını Orwelyen bir yeni lisan ve sol ile sağın amaçları arasında ahlâkî bir farklılaştırma yapan saçma ama tesirli teorilerle gizlemekte. Ortodoks sol hareketlerin geleneğinde şiddete düşkünlük bariz bir unsur. Bunu sokaktaki sosyalist eylemciye mahsus bir özellik sanırsak yanılırız. Marx'tan Lenin'e, Stalin'den Sartre'a ve Fanon'a radikal sol şiddete tapar. Şiddetin sadece işe yarayan bir yöntem olduğunu düşünmekle kalmaz, onda ahlâkî, insanı arındıran ve yücelten bir öz de görür. İnsana sırf insan olarak ve ayrım yapmadan değer vermez, insanın insana karşı şiddet kullanmasına kategorik olarak hayır demez. Şiddeti yanlış ve doğru şiddet olarak ikiye ayırır. Bu anlayışa göre, meselâ, faşist şiddet yanlıştır, ama sosyalist şiddetin yanlış olması diye bir şey söz konusu olamaz. Sosyalizm, Ortodoks hâliyle, zaten kurumsallaşmış ve daimî şiddettir. Sosyalist hareketler siyasî amaçlara ulaşmada şiddet kullanmayı meşru sayar. İktidara gelip yerleşince de muhalifleri temizleyip toplumu dönüştürmek için yine şiddete başvurur. Bu yüzden, bütün radikal sol hareketler, Leninist geleneğe uygun olarak, parti (siyasî organizasyon) kurma ve dergi (propaganda, iletişim ve eğitim organı) yayınlama yanında bir cephe de (şiddet aygıtı-askerî kanat) oluşturur. Radikal sol hareketlerin şiddet aşkını, sosyalist jargona vakıf olmayanların anlaması zordur. Zira, Ortodoks sol lisana bakanlar, özgürlük, kardeşlik, eşitlik, barış gibi sözcüklere cömertçe yer verildiğini görür ve bu kelimelerin normal anlamında kullanıldığını zanneder. Oysa, bu lisan sosyalist pratikten de destek alarak tahlil edildiğinde özgürlük derken kölelik düzeninin, kardeşlik derken tek biçimleştirmenin, barış derken herkesin sosyalist olmasıyla çatışma sebeplerinin ortadan kalkmasının ve toplumun kahredici bir siyasî otoritenin emrine girmesinin kastedildiği ortaya çıkar.

Bütün solun şiddete karşı pozisyonunun bu olduğunu söylemek elbette haksızlık. Ancak, solun özellikle Ortodoks geleneğine mensup olanların şiddet sarmalından çıkması hayli güç. Bunu başaranlar zaten sosyalist solu terk edip sosyal demokrasiye geçmiş olur. Ne yazık ki, Türkiye'de sosyal demokrat sol bile şiddeti benimser. Darbelerin en büyük destekçisinin milliyetçiler ve sosyal demokratlar olması tesadüf mü? Radikal Türkiye solu ise yıllardır şiddetin meftunu ve gönüllü mahkûmu. Bu yüzden, şiddetin her türlüsünü açıkça telin edemiyor, lanetleyemiyor. PKK şiddetini net bir şekilde, 'ama'lara müracaat etmeden kınayamıyor. Pinochet'yi eleştiriyor ama Castro gibi sosyalist diktatörleri aklıyor ve göklere çıkartıyor. Şiddetin sol olmayanına karşı sert bir söylem tuttururken sol olanını övüyor, yüceltiyor, efsaneleştiriyor. Ortodoks sol aslında karşı ideolojik şiddeti ve polis şiddetini de seviyor. Çünkü daimî kutuplaşmaya ve savaşa dayanan sert dünyasında kendisine yönelik gerçek ve hayalî şiddet onun için adeta hayat öpücüğü oluyor.

Günlük olayların heyecanı bu mühim vakıayı gözden kaçırmaya sebep olmasın. Her şeyden önce felsefî ve ahlâkî berraklığa ihtiyacımız var. Cevabını aradığımız soru şu: Türkiye solu, ılımlısıyla radikaliyle, siyasî amaçlara ulaşmak için (ister organize sol ve sağ sivil gruplar, isterse devlet aygıtları tarafından) şiddet kullanılmasına kayıtsız şartsız, ayrımsız, kategorik olarak karşı mı?”

Yazının yayımlandığı günden bugüne hiçbir şey değişmedi. Sol şiddete tapmayı sürdürüyor. Ne yazık ki, şiddet severler ve şiddete düşkünlüğü açığa çıkanlar arasına kimisi “liberal” diye de etiketlenen ama aslında doğru sıfatları “modernleşmeci seküler” olan bazı aydınlar da eklendi. Bunların çoğu yine soldan gelmekte. Erdoğan düşmanlığı gözlerini öylesine karartmış ki, AK Parti'ye ve Tayyip Erdoğan'a zarar vereceğini umdukları her şiddet eylemine ve şiddet eylemcisine neredeyse kayıtsız şartsız destek vermeye teşneler. Hatta bazıları, bir iç savaş tehlikesine işaret ediyormuş gibi yaparak, iç savaş çıkmasını temenni etmekte.

Şiddet siyasette iyi sonuçlar veren bir yol değil. Şiddet meftunlarına hatırlatmak isterim ki, kullandıkları ve/veya alkışladıkları şiddet sadece düşman olduklarını değil onları ve yakınlarını da yakabilir. Selim akla dönüp şiddeti kınamaları, şiddete başvuranları dışlamaları, aktif veya pasif şiddet destekçisi olmaktan vaz geçmeleri ve demokratik mücadele yöntemlerini kullanmaya çalışmaları kendileri için de ülkemiz için de hayırlı olacaktır.
#Castro
#Pinochet
#Ortodoks
9 yıl önce
Şiddetperestlik yayılıyor mu?
Ayıp
Yolculuk ne tarafa?
Köle ve cariye yok (olmalıydı)
Haram olan ve olmayan oyunlar
İnsaf!